24 Haziran 2012 Pazar

Olası Türkiye Suriye Savaşı Kazanma Oranları açıklandı...

İddiacılara Bay Tahmin gibi önemli iddia tahmincilerinden önemli bir aktarım geldi.

beyler oranlar şöyle;

Türkiye: 5.00

Suriye: 12.00

Silah Tüccarları: 1.05

Hadi hayırlısı. iki süpriz, tek kesin var...

23 Haziran 2012 Cumartesi

Dedemin İnsanları



"Madem bazı insanlar bunu hak etmez, yapacak bir şey yok. Hak eden insanlara da sırtını dönme." gibi bir cümleyle beni ağlam ağlam ağlatmış göçmen filmi.

Ananem çerkestir. onun annesi de 3-4 yaşındayken türkiye'ye göçtürülmüş. tek kelime türkçe bilmezlermiş. çal çaput bir eşyaları yokmuş. bir sürü altınları varmış. onunla eşyalar almışlar, toprak tapan almışlar. çok üzülmüşler, ama alışmışlar da kırşehir çiçekdağı'na. komşuları yardım etse de kimi zaman türkler onlara eşya vermek istemezlermiş. ya da çok istedikleri için dışlarlarmış. haklılarmış da. türkçe bilmiyorlar ki. kafalarıyla gösteriyorlarmış istedikleri şeyleri. kaş göz hareketleriyle isterlermiş. elleriyle gösterirlermiş. bu da haliyle gıcık edermiş türkleri. tabi zamanla çerkezler de türkten daha çok türk olmuşlar o ayrı... annanemin annanesi azarlanırmış, aşağılanırmış. gelir de hep ağlarmış işte.

Neyse günler geçmiş. annanemin annesi, genç kız. 17 yaşlarında falan. evlenecek bir iki seneye. çok da güzelmiş. efsaneymiş yani. dedemiz de efsaneymiş. adı da, aslan. soy adı da aslan. neyse 17 yaşında işte. bulgaristandan göçmenler gelmiş. ilk göçmenler. ağlaya sızlaya. ne vardı köyümüze gelecek. pis de kokuyorlar. hem de kadınları güzel. eskiden en güzeli bizdik. şimdi de biziz de erkekler onlara da bakar oldular.

Neyse kıskançlık krizlerinden sonra normalleşme dönemi başlamış. bir iki ay geçmiş. ihtiyaçlar hiç biter mi? bitmez elbet. küçük çocuklarını gönderirlermiş. hadi git de elek iste. ee türkçe de bilmiyorlar. nasıl isteyecekler? kaşla gözle isterlermiş. günde en az 3 kere 5 kere gelirlermiş. duygusal insanmışlar. has türklere değil de çerkezlere gelirlermiş. çünkü onlar da aynı dönemlerden geçtiler. bizi iyi anlarlar diye. büyük dede de anlayışlıymış. hep çağırırmış. ama 17 yaşındaki deli kız gıcık olmaya başlamış şimdiden.

Bir gün bulgaristan göçmeni bir kız gelmiş kapıya. gene aynı kız. kaşıyla gözüyle bir şeyleri işaret ediyor. en son annanemin annesi kızıvermiş. azarlamış. büyük dede de, örgü saçını tutmuş çekmiş genç kızın. çerkezce de küfür etmiş. annanemin annesinin gözleri dolar gibi olmuş babasına bakmış. onun da gözleri dolu ona bakmış. dede konuşma.

+bağırma o boncuk gözlü kıza. ona her bağırdığında senin küçüklüğün gelir aklıma. biz de böyleydik. biz de çok acı çektik. deme öyle.

O günden sonra büyükananecik bir şey dememiş. diyememiş.

27 Mart 2010 Cumartesi

çay içerken hayat bu dedim

Zavallı gavur milletlerin insanları. Bizim Rize çayının tadını asla bilemiyecekler. Gitsinler sallama dallama çayları götürsünler. Türkiye'de yok mu sallama içen, var... Kimisi zamanı olmadığı için kimisi kafelerde getirdiği için içiyor. Ama gerisi dallamalığından içmiyor.

Neyse gününüzün 30 dakikasını çay demlemeye harcayın. Canavar gibi çayınızı için.

13 Mart 2010 Cumartesi

İnternette İnci Sözlük Anarşizmi


Yeni bir dönem başlıyor sanki. İnsanların internet üzerinden belirledikleri saçma sitelere ortaklaşa saldırdıkları, özgürce farklı bir dilden konuşabildikleri bir site var. Hepsi mühendis, mimar, doktor, yani anlayacağınız üst seviyeden insanlar. Ama belirledikleri sitelere futursuzca saldırabiliyorlar. Örneğin gidip FIFA'nın sitesindeki ankete saldırdılar ve bu anketin konusu da bu sene şampiyonlar ligi şampiyonu kim olurdu. Bordeux isimli otoritelerin pek de şans vermediği bir takımı şampiyon olabilir gösterdiler. Ne mi oldu sonunda, FIFA'nın anketçisi işinden atıldı. İyi oldu kötü oldu diyebilirsiniz ama bence iyi oldu. Bu tarz sıralamalar her zaman bu şekilde baltalanmalıdır. Ya da birbirinin aynı seviyesi 3 takımın anketi olmalıdır. Ha onlar bunu düşündü mü? Hayır. Ama istemeden de olsa güzel bir protesto yaptılar. Anarşizm sizinle olsun:)))

http://inci.sozlukspot.com/

29 Eylül 2009 Salı

Aşka dair W. Shakespeare'den bir söz.


Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, Güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun(W. Shakespeare)

her zaman böyle değil miyiz biz? sevdiğimize hiç sevdiğimizi söyleyemeyiz. söylediğimizde de o bizden kaçar. demek ki, sevdiğimiz de aslında her şeyin farkında.

5 Şubat 2009 Perşembe

Sürekli Birilerinin Kendine Tecavüz Edeceğini Düşünen Kız


Var böyle kızlar. Hayattan tat almayı bilmezler. Erkeklerle bir araya gelmekten çekinirler, onlarla sohbet etmezler. Bir projede beraber görev almak istemezler, otobüste bile yanlarına oturmazlar, bir başka bayanın yanına oturmaya özen gösterirler. Bu kız türü tarifi daha böyleee uzayıp giden özlellikleriyle alır götürür kendini. Bir bok olacak sanki. Oracıkta kıstırıp tecavüz edecek erkekler buna.

Nefret ediyorum bu kız türünden. Hatta ben buna yaşam formu adını taktım. Kız demeye bile bin şahit ister. Kimsin neden varsın bu dünya'da?

Ayrıca bu kız tiplerinin varlığı erkeklerin de tavırlarını baskı altına almalarını gerektirir. Erkekler de kızların yanına oturmaktan çekinmeye başlarlar. Ya posta koyarsa, ya benim sapıkça emellerim olduğunu düşünürse diye hiç bir kızın yanına oturamaz hiçbir erkek.

Kötü olan tarafı da bu salakça düşünceye sahip kızların kendi kendilerini toplumdan dışlamaları durumudur.

Buradan tüm tecavüz maduru olacağını düşünen kızlara sesleniyorum. Sevgili kızlar, söz veriyoruz size tecavüz etmeyeceğiz. Tabi bu sözüme uyup gecenin 3'ünde ıssız ormanlarda falan koşuya çıkmayın. Fakat size söz veriyorum otobüste yanınıza oturan adam size tecavüz etmeyecek, ya da derste yanınıza oturan sınıf arkadaşınız, ya da projede beraber görev aldığınız grup arkadaşınız. Siz sadece hayatınızı nasıl yönlendirmek istiyorsanız öyle devam edecek. Siz istemediğiniz sürece hiçbir şey yaşamayacaksınız. Tecavüz pis bir şeydir. Korkmayın biz o kadar da pis değiliz.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Kimim Lan Ben...

Sabahtan beri kim olduğumu ve neden yaşadığımı düşünüyorum. Ufacık bir hayatım var ve bu hayatın gerçek olduğundan bile emin değilim. Yani yarın başka bir şehirde uyanabilir ve kim olduğumdan habersiz bir başka hayata yönelebilirim. Belki de bunların alayı hayal, iğrenç ve özgün olmayan bir rüyadan ibaret.

Kimi zaman düşünüyorum da hayatım gerçek olamayacak kadar güzel. Tam bunu düşünürken yanımdan bir Ferrari geçiyor, bütün hevesim kaçıyor ama neyse. Gerçekten iyi yaşıyorum. Bir sürü arkadaşım var. Arada sıra hallerini hatırlarını sorabildiğim bir ailem var. Çam ağacım var mesela... Belki de mutlu olmayı bilmek etkendir bu duruma. Her şeyden mutlu oluyorum ben. Mal mıyım neyim. Hele ki son felsefemden sonra…

Kimse mükemmel değil, özellikle de sen. Ama kimse bunu bilmiyor. Yani kimse mükemmel olmadığını düşünmemiş bile. Kimsin nesin amacın ne? Bilen yok böyle şeyleri. Ama herkes şunu biliyor.

Hayat çok acımasız ve tutarsız… Aynı barda cebinde sadece bir bira alabilecek kadar parası olan adamla, bütün bara bira ısmarlayacak kadar parası olan adam oturuyor. Beraber eğleniyorlar. Zevkleri aynı. Sevdikleri hoşlandıkları kadınlar aynı belki de. Ama biri paralı biri parasız… Paralı olan gidip yazılıyor kıza. Kız kabul etsin etmesin umurunda değil. Kendinde o cesareti bulabiliyor. Ama cebinde bir biralık parası olan adam kızın yanına gidemiyor bile. Neden??? İlk düşündüğü şey acaba param yeter mi? Yani kız oldu ya kabul etti. Ona bir şeyler ısmarlayabilecek mi? Paralı eleman kızı kapar, parasız eleman da bir gün belki diye iç geçirir ve evine döner. EE hani büyük balık küçük balığı yutar mantığı?? Parasız eleman da büyük balık… o kocaman yüreğe, yeter mi küçücük beden???