2 Ocak 2009 Cuma

Hayat Katili İlkokul Öğretmenim


Hayat katili lanet hocamdan bahsedicem bu yazıda. Ne manyak bir kadın olduğunu söylesem bana kim inanırdı ki? Annem babam inanmadığına göre kimse inanmazdı herhalde. Hangi doğum gününde bir çocuğu döversiniz siz? Ya da 23 Nisan müsamereleri için yurtdışından misafir gelen çocuklardan hangisinin önünde deli gibi sınıftan bir öğrenciyi döversiniz? Ödevini yapmadığı için disipline göndermekle tehdit edilen, hayallerinin peşinden koştuğu için dışlanan, derste çok konuştuğu için dayak yiyen bir çocuk düşünebilir misiniz? Peki, bunları yapanın tek bir kişi olduğuna inanabilir misiniz? Evet, bekleyin geliyor. Her şeyi anlatıcam. 4 sene çektiğim zulmü, arkadaşlarımın gözü önünde küçük düştüğüm dakikaları anlatıcam…

Birinci sınıfta alıştığım ortamdan ayrılamam gerektiğini ve daha iyi bir öğretmene gitmem gerektiğini söyleyen annemin sözleriyle şok olmuştum. Kabullendim bu durumu. 2-d sınıfından 2-c sınıfına geçtim.

Başlarda benimle pek ilgilenmeyen bu kadın bir anda ismimin yeni mert olmasına karar verdi. Tahtada cezalılar ve çok konuşanlar listesinde Yeni Mert ve Eski Mert olurdu. Tahtada yazılan isimler oy birliğiyle seçilmiş başkanın kanaatiyle yazılan yazılardı. Hepimiz aynı yaştaydık ve kanımız kaynıyordu. Yeni Mert’e bir çarpı daha at, 2 çarpı daha at. Bilmem ne… Yeni Mert’in çarpıları tahtalara sığmazdı. Çünkü öğretmen olmadığı zaman eğlenmek serbestti bence. Fakat durumun böyle olmadığını her defasında acı bir şekilde öğrendik. Cezalılar tahtasında isminin yanına atılan her çarpı kadar eline cetvelle vurulduğu günler gördük. Ama bizde öyle değildi. Birinci sınıfımda tek ayak üstünde dururduk. Veya verilen ödüllerden mahrum bırakılırdık. Fakat bu yeni sınıfta dayak üzerine kurulmuş dengesiz bir düzen vardı. Fen bilgisine merakım vardı ve sosyal bilgilerden tarihe… fakat bu konuda kimse bana yardımcı olmadı. Annem karşıdaki lisede kütüphanenin karşısında memurdu. Ben de kütüphaneden çıkmazdım. Oradaki tarih kitaplarını ve fen bilgisi kitaplarını kurcalardım. Sonra edindiğim bilgileri hocayla paylaşırdım. Sanki çok değişik biriymişim ve artislik yapıyormuşum gibi öğrenmediğimiz şeyleri bana getirip durma dedi. Hiç üşenmeden kalp kırmayı çok severdi.

Bir de beni hep en arkaya oturturdu. Bir gün artık bu durum canıma tak etmiş, en arkaya oturmak istemediğimi kendisine açıkladığımda benle dalga geçti. Deve gibi boyunla en önde mi oturacaksın dedi? Sonra bir gün benle aynı boyda olan bayan bir arkadaşla bağıra çağıra bakın onla boyum aynı dedim. Sonra beni 1 sıra öne aldı, onu da bir sıra arkaya. Sonra o kız arkadaş bana günlerce küstü.

Bir defasında hiç unutmuyorum mercekle kâğıt yakmak için bahçede toplandık. Ben de çok ilgiliyim o tip şeylere en öne geçtim. Azarladı gene. Sen zaten biliyorsun geç arkaya dedi. Benim de sinirim bozuldu. Çocuk aklıyla arkadaki çocuklara top atmalarını söyledim. Zaten bir şey gözükmüyordu en arkadan. Geldi gene dövdü. Herkesin ortasında.

Bir defasında da bir arkadaşımın içine o kadar dokunmuş ki dedi ki öğretmene: öğretmenim, siz Mert’i neden hiç sevmiyorsunuz? Sonra bana döndü nefret olu bakışlarla. Hey allahım ya… Dedi ki: Mert ben seni sevmiyor muyum? Ne diyebilirsiniz? Göt var mı o kadar nefretinizi kusabileceğiniz? Dedim yok öğretmenim. Seviyorsunuz. Sonra şöyle yapmacık bir şekilde kolumdan çekti yanına. Göğsüne koydu kafamı iki ileri bir geri yaptı eliyle kafamda ve postaladı gene arka sıraya.

En ufak bir yaramazlığımda tutup döverdi, hırsını alamaz müdür muavinine götürürdü. Sonra da anne karşı okulda olduğu için anneye haber giderdi. Veli toplantılarında günün konusu hep ben olurdum. Ne kadar zavallı olduğum, topluma uyumsuz olduğum bilmem ne… Bir sürü kalitesizce ön yargıyla annem veli toplantılarında fişeklenir günlerce ağlardı kadıncağız. Sonra da beni döverdi ne yazık ki… Ama haklıydı. Hiçbir şeye yaramayan bir çocuktum ben. Ama bu süper beyin olması gereken, arka sırada konuşmadan çiçek olması gereken yaratık çocuktu. Bu sürekli unutuluyordu.

Ve bir 23 Nisan yaklaşmasıydı. 20 Nisan falan galiba. Kimi arkadaşlar evlerinde 1 aya yakın kalması için yabancı çocuk almışlardı. Kimi Moldovalı, kimi alman türlü türlü işte… Hatırlamıyorum pek. Tek hatırladığım arkada konuşuyorum diye hocanın bir hışımla yanıma gelip yabancı çocukların önünde bana saldırmasıydı. Sonra da dışarı attı. Her şeyi bir kenara bırakalım. Benim gururum onurum her şeyimi… O çocukların acaba o sahne gözlerinin önünden gitmiş midir? Ülkelerine gittiklerinde Anıtkabir’in haşmeti yerine bu olayı anlatmayacaklar mıdır? Hep tek tip insan olmamızı istedi bizden. Tek ve somut olmalıydık ona göre.

Bir arkadaşımız vardı. İsmi Meryem. Her gün dayak yerdi. Hiç de ezdirmezdi kendini. Soruyu yanlış yaptın dayak, konuştun dayak, onu yaptın dayak bunu yaptın dayak. Günler birbirini kovaladı ve Meryem’in ailesi Meryem’i okuldan aldı. Başka bir okula verdi. Gerekçesi de Meryem’in dayak yemesiydi. Öğretmen tabi doğal olarak çılgına döndü. Hiç unutmadım o günleri. Bize sordu “sizi dövüyor muyum ben?” Biz de hep bir ağızdan “hayır öğretmenim” dedik. Deme yiyorsa. Kızın babası çok kaliteli bir ressamdı. Atatürk portlerini falan yapardı. Şimdilerdeki başka insanlara benzeyen Atatürk posterleri gibi değildi. Şimdilerde düşünüyorum. Benim ailem neden bana inanmadı senelerce? Neden eti senin kemiği benim atasözünü söylediler ve her defasında bizim öğretmen bunu gerçek anlamda algılayıp saldırdı üzerime?

Mükemmel bir eğitim tekniği olduğunu savundu hep. Fakat sonuca bakıyorum da gidenlerle falan 70 kişi falan elinden geçti. O hırsa o başarısına rağmen mükemmel öğrencisi hiç olmadı. Parası olan öğrencileri paralı okullara gitti iyi bölümler için, parası olmayanlar da yapabildiklerinin en iyisi için çabaladılar durdular. Kaçımız Anadolu lisesini kazandık? Kaçımız üniversite sınavında olağan üstü başarılara imza attık?

Bir gün doğum günüm oldu. Ve sınıftan bir kız arkasına dönüp bir arkadaşıyla konuştu diye onu dövdü. Ne suçu vardı kızcağızın? Arkasına döndü konuştu diye miydi bu işkence? Peki, benim ne suçum vardı? Senede bir defa olan bir aktivitenin neden içine sıçıldı? Kız arkasına dönüp bir şey söyledi diye… Yalnızca 3. sınıftaydık…

Ve annemlerin bana inanmaya başladığı sene geldi çattı. Okulun arka bahçesinde kolum kırılmıştı. Bunu öğretmene gösterdim. Dedi ki yalan söyleme incinmiştir. Git otur yerine dedi. Saatlerce hem ağlıyor hem de ders dinliyordum. Kıvranıyordum ve bana abartmamamı söylemişti. Annemin canıydım ben. İlk göz ağrısıydım. Ve bir şey olursa bu kadına emanet etmişti beni. Ve sol kolum sakatlandığı için pek de önemli değildi. Yazı yazabilirdim sonuçta. Robotuz biz. Domo origato mr. Roboto… Sonra 5 saat boyunca o kolla gezindim ve annemin yanına gittim mosmor olmuştu kol. Annem düşüp bayılıyordu neredeyse. Hemen izin aldı ve beni hastaneye götürdü. Doktor çılgına döndü anneme kızdı. Kaç saattir neden getirmiyorsunuz çocuğu dedi. Annem bana döndü dedim ilk dersin tenefüsünde oldu. Annem ağladı ağlayacak zor tutuyor kendini. Babam da çıldırdı tabi. Alın işte aileciğim kemiğimi size gönderdi. Sonunda eti senin kemiği benim muhabbetinde kemiğimi size gönderdi canavar. Ama kusura bakmayın kırılmış hafiften. Neyse işin garibi 2 hafta okula gitmememe rağmen telefonum bir defa bile çalmadı. Birkaç yakın arkadaşım aradı beni sağ olsunlar. Sonra da annem dayanamadı öğretmeni aradı. Dedi ki: “hanım efendi mert 1 haftadır yok neden aramıyorsunuz ne oldu diye” dedi. O da ben aramam zaten kimsenin telefonu bende olmaz dedi. Fakat o anda annemin aklına 2 sene önce kendisi tarafından bir asker problemi için arandığımız hatırlatıldı ve zannedersem kadın şoke oldu. Her seferinde veli toplantılarında ağzına bal sürdüğü veli kendisine saydırıyordu. Sonra da kusura bakmayın haklısınız deyip geçmiş olsun dedi. Sağ olun dedik ne diycez o akılla? Neyse öbürkü gün bir tufan patladı telefon konusunda ana haber bültenlerinde telefon kilitlenmesi yaşanır ya aynısı bizde de oldu. Nasıl olduysa bütün sınıf arkadaşlarım beni aradı. Geçmiş olsun dediler. Sağ olun dedik.

Arkadaşlarıma lafım yok. Onlar da ben gibi çocuktular. Ama sanırım ilkokul hocamı asla affedemeyeceğim. Annem manyak olduğumu yaramaz olduğumu söylüyor ama ben çocuktum ya. Hiç kazanılmaya çalışılmadım. Kaybedilmeye özen gösterildim.

Bizden sonra özel bir okula geçmiş gönlü kara kadın. Acaba oradaki çocuklara da aynı eğitim sistemini uygulayabildi mi? Onları dövebildi mi? Azarladı mı? Fikirlerini hiç düşünmeden çöpe attı mı? Hayallerini acımasızca yıktı mı? Hiç zannetmiyorum.

4 yorum:

  1. mert ya tüylerim diken diken oldu şu yazdklarını okuyunca.. ve çok merak ettm kimdi bu kadın? ha buarada ben aynı okulda okuduun zeynep=)

    YanıtlaSil
  2. İlkokul öğretmeninden nefret eden tek çocuğun ben olduğumu sanıyordum meğerse değilmiş. Benim de özürlü arkadaşlarımı bile sırf zevk için döven bir ilkokul öğretmenim vardı. Ben çok sessiz ve çalışkan bir çocuk olmama rağmen biri 23 nisan günü küçücük boyumla istediği süsü onu ulaştırmayı başaramadığım diğeri ise dövdüğü özürlü arkadaşıma vurmamasını söylediğim için iki adet dayak yemişliğim var kendisinden. Okuduğum kitapları anlatmak istediğimde bu kadar kitap okuyacağına problem çöz diye öğüt vermişliği, el işi ve resim dersinde yaptığım şeyleri fazla modern ve ya hayali bulduğu için çöpe atmışlığı vardır kendisinin... Aklıma gelince bile sinir basıyor. Ayrıca okumayı söktüğüm gün ezberlemişsin yalan söylüyorsun bu kadar kısa sürede okuyamazsın diye sırtıma yumruk atmıştı.. Onu dayaktan saymadım bak

    YanıtlaSil
  3. Yazını bi duzenlersen daha etkili olur.. Dayak deyip gecme ne yaptiysa onu anlat. Mesela ağzıma patlatti bi tane gibi.. Olaylari tasvir et biraz.. Bide cumlelerinde yapisal hatalar var onlari da duzeltebilirsin.. Hocanın ismini de yazmanda fayda var bence.. Umaim bu yorumum senin onayindan gecmeden assada gozukmez. Sen bu yorumu yayinlama. O tarz hocalar cezasini cekmeli umarim davandan vazgecmezsin. Birde 10 yili gectiyse zaman asimina ugramis olabilir yasal yolla halledemeyebilirsin ama bunlari onun yanina birakma mutlaka biseyer yap

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil